dc.description.abstract |
Enerji ihtiyacının dünya ölçeğinde en büyük problemlerden biri olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bu yönde yapılan çalışmaların artırılması ve fakat bu çalışmaların doğa dostu, sürdürülebilir ve yenilenebilir olması da tercih edilmektedir. Bu üç parametreyi ve bunun yanında birçok avantajı bünyesinde barındıran jeotermal enerji, bilinen alternatif enerji kaynaklarının başında gelir. Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de enerji ihtiyacı en büyük problemler arasındadır. Ülkemiz fosil yakıtlar bakımından da oldukça zengin alanlara sahip olmakla birlikte, bu durum yetersiz gelmekte ve hala dışa bağımlı bir pozisyonda bulunmaktadır. Ülkemizin tektonik yapısı ve volkanik aktiviteleri göz önüne alındığında ortaya jeotermal enerjinin büyük bir potansiyeli olduğu çıkmakta, ülkemizin dört bir yanına dağılmış, sığ ya da kaynak şeklindeki kaplıcalar da bunu ispat etmektedir. Nitekim Kızıldere (Denizli) jeotermal sahası da bu yönde umutlandırıcı yüksek bir sıcaklığa sahiptir. Bir jeotermal sistemin gelişebilmesi için başlıca parametreler sıcaklık kaynağı, ısı transfer, saylayabilecek bir akışkan, bu akışkanı içerisinde barındırabilecek fiziksel özelliklere sahip bir birim ve bu birimin üzerinde geçirimsizliği sağlayacak bir örtü birim ve son olarak bu akışkanın ısı transferi için hareketini sağlayacak mekanizma (tektonizma) gerekmektedir. Dolayısı ile jeotermal çalışmalar için seçilecek bölgelerde volkanik ve tektonik aktiviteler oldukça önemli ve bunun yanında stratigrafik dizilim ve birimlerin fiziksel özellikleri de göz önünde bulundurulması gereken parametrelerdir. Çalışma alanı, Türkiye'nin tektonik açıdan en aktif bölgesi olan Kuzey Anadolu'da KAFZ'a oldukça yakın bir bölgede yer almaktadır. İzmir – Ankara – Erzincan zonu boyunca yer alan metamorfik birimlerin bölgedeki eşlenikleri, çalışma alanında en yaşlı birimi oluşturmaktadır. Kretase sonunda meydana gelen Sakarya kıtası ile Kırşehir masifinin çarpışması ile oluşan Eldivan ofiyolitlerinin bölgeye yerleşimi bazen kendi içerisinde meydana gelen bindirmelerle ve bazen de daha genç birimlere yaptığı gelen bindirmelerle olmuştur. Bu bindirme faylarının izleri arazide oldukça net olarak gözlemlenmektedir. Çalışma alanındaki tüm birimlerden tabaka ve çatlak ölçümleri alınmış, fay çizikleri ve düzlemleri saptanmış ve bununla ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapılmıştır. Jeotermal arama çalışmaları genel olarak düşük sıcaklıklı ya da maden suyu içeren bir kaynağın olduğu bölgede detaylı araştırması ile başlamaktadır. Bu sebeple hidrojeokimya çalışmaları yapılmış ve çalışma alanı içerisinde ve çevresinde kimyasal içeriği ve sıcaklığı bakımından jeotermal emare taşıyabilecek kaynaklardan numune alınmıştır. Bu numunelerin hidrojeokimyasal analizleri ve yorumlanması sonucu 1 ve 3 numaralı DES noktalarında yakın olan GÖZDÖKEN numunesinde yüksek kondüktivite değerlerine rastlanılmıştır. Jeotermal arama çalışmalarında en çok kullanılan jeofizik yöntemlerden biri olan elektrik rezistivite ölçümleri alınmış ve belirlenen hatlar boyunca doğal potansiyel çalışmaları yürütülmüştür. Elektrik rezistivite çalışmaları ile 1500m'e kadar düşey elektrik sondajlar yapılmış ve burada jeotermal emareler gözlemlenmiştir. Yine bu rezistivite verileri ile bölgenin stratigrafisi karşılaştırılarak birimlerin kalınlıkları tahmin edilmiş ve böylece jeotermal üretim sondajı için en uygun bölge belirlenmeye çalışılmıştır. Yapılan hidrojeokimyasal analiz, 17 düşey elektrik sondaj, 2 profil SP ve arazi gözlemleri büro çalışmaları ile sonlandırılmış ve sonuç olarak arazinin güney doğusundaki 3 numaralı DES noktası uygun sondaj yeri olarak önerilmiştir. |
en_US |