Abstract:
Bu çalışmada, ilkçağ döneminde yaşayan uygarlıkların zaman kavramı ve zaman ölçüm teknolojileri konusundaki çalışmaları ve eserleri derlenerek sunulmuştur. Araştırmanın hedefi zaman konusunda farklı uygarlıklarda yapılan kavramsal ve teknolojik çalışmalar arasındaki ilişkileri, etkileşimleri ortaya koyabilmektir. İlkçağ uygarlıklarında zaman kavramı; zamanın ne olduğu, zamanın var olup olmadığı, döngüsel veya çizgisel oluşu, zamanın ezeli olup olmadığı eksenlerinde tartışılmıştır. Felsefeciler, içerisinde bulundukları toplum ve tarihsel sürecin gerçekleri doğrultusunda zaman kavramı konusunda farklı fikirler ortaya atmışlardır. Felsefecilerin ilkçağlarda başlattıkları bu tartışma ve görüşlerin 20. ve 21. yüzyıllar da dahi kesin bir sonuca ulaşmadığını fakat evren, madde ve zaman konusundaki bilgimizin arttığını söyleyebiliriz. Özellikle parçacık fiziğinde yaşanan gelişmeler evrenin yaradılışı, enerji ve madde arasındaki ilişkiler ile zaman konusunda insanlığın ufkunu her geçen gün genişletmektedir. 20. yüzyılda kuramsal fizikçiler tarafından geliştirilen big bang (büyük patlama) teorisi, 21. yüzyılda büyük oranda ispatlanmış, hatta evrenin yaradılışının küçük provası şeklinde denemeler yapılarak enerjiden maddeye dönüşümün izleri aranmaya başlanmıştır. Bu durum zaman konusundaki bir tartışmanın sonunu getirmektedir. Big bang teorisine göre, zamanın bir başlangıcı vardır ve günümüzden yaklaşık 13.5 milyar yıl önce büyük bir enerji alanının patlamasıyla evreni oluşturan madde açığa çıkmış ve zaman başlamıştır. Araştırmacılar Arno Penzias ve Robert Wilson zamanı başlatan ilk patlamanın ses kalıntılarını 1978 yılında kaydetmeyi başardılar ve Nobel Fizik ödülünü aldılar. Elbette bir başlangıcı olan zamanın bir de sonu olacaktır. Bu gerçek, zamanın ezeli olmadığı bir başlangıcı ve sonu olduğunu göstermektedir. Tez kapsamında, zaman ölçüm teknolojileri konusundaki gelişimler de değerlendirilmiştir. İlkçağ döneminde uygarlıklar, dünya zamanının ölçülmesi amacıyla takvim ve saatleri geliştirmişlerdir. Hemen hemen bütün uygarlıklar ay veya güneş esaslı takvimler kullanmışlardır. Bu kapsamda Türkler tarafından geliştirilen On İki Hayvanlı Türk takviminin önemli bir yeri vardır. Asya uygarlıklarının büyük kısmında tanınan bu takvimin etkileri halen hissedilmektedir. Bugün Türk Devletlerinde kutlanan Nevruz Bayramı, On İki Hayvanlı Türk Takvimi için yılbaşı olarak kabul edilmektedir. Ancak Türk Devletlerinin bu takvimi kullanmayı bırakmaları ve Çin'in geleneksel olarak kullanmaya devam ediyor olması, takvimin aidiyeti konusunda tartışmaları ortaya çıkartmıştır. Tez içerisinde bu tartışmalara da yer verilmiş ve takvim ile Türk kültürü arasındaki paralellikler ortaya konulmuştur. Zaman ölçümü konusunda, uygarlıkların geliştirdikleri diğer araç ise saatlerdir. Saatler gün içerisindeki zaman değişiminin ölçülmesi amacıyla kullanılan aygıtlardır. Saatlerin ilk örnekleri obeliskler ve güneş saatleridir. Dünyanın güneş etrafındaki hareketleri ve güneş açılarını kullanarak çalışan bu saatler, gün içerisindeki zamanın yanında takvim özelliği de taşımaktadırlar. Özellikle Antik Yunan, Anadolu, Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının bu saatleri kullandıklarına dair birçok arkeolojik buluntu ortaya çıkartılmıştır. Ancak bulunan arkeolojik kalıntıların dışında, birçok uygarlığın bu saatleri kullanmış oldukları tahmin edilmektedir. Güneş saatlerinin temel sorunu, gece saatlerinde ve kapalı alanlarda çalışamamalarıdır. Bu soruna karşı uygarlıkların su saatlerini geliştirdikleri görülmektedir. Su saatlerinin çalışma prensibi; bir hacim içerisindeki suyun tahliye kanalından boşalma süresine dayanmaktadır. Su saatleri konusunda, Roma döneminde önemli gelişmeler yaşanmış ve mahkemelerde süre ölçümünde bu saatler kullanılmıştır. İlkçağ dönemi sonrasında mekanik saatlerin gelişmesiyle güneş ve su saatleri terk edilmiştir. Ancak ilkçağda geliştirilen güneş saatleri ve Ktesibios'un tasarladığı su saatleri, ilkçağ zaman ölçüm teknolojilerine damga vurmuş ve geleceğin teknolojilerine ilham vermiştir.